İstanbul’un en büyük kütüphanesi olarak hizmete açılan Râmi Kışlası’nın tarihini, akademisyen Yüksel Çelik’in kaleminden VakıfBank Kültür Yayınları imzasıyla çıktı.
19’uncu yüzyılda gerçekleştirdiği reformlarla imparatorluğun çehresini değiştiren Sultan II. Mahmud’un, Yeniçeriler’in yerine kurulan Asâkir-i Mansûre Ordusu için Eyüp civarında inşasını başlattığı (Temmuz 1826-Mart 1828), Râmi Çiftliği kışlasının hikâyesi yayımlandı.
Akademisyen Yüksek Çelik’in, “Rami Kışlası - II. Mahmud Devrinde Aydın-Despotik Modernleşmenin Karargahı” isimli kitabı, kapıları iki yüzyıl sonra kütüphane olarak halka açılan kışlanın tarihine dair kapsamlı bir çalışma olma özelliği taşıyor. Kitap, “XIX. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Osmanlı İmparatorluğu”, “Doğuda ve Batıda İlk Kışla Yapıları”, “İstanbul’da Modern Kışla Yapılarının Teşekkül Süreci”, “Râmi Çiftlik-i Hümâyunu Kışlağı” ve “Kırım Savaşı’ndan Günümüze Râmi Kışlası” genel başlıkları altında beş bölümden oluşuyor. Dönemin padişahları saltanat gezileri kapsamında Râmi’ye gelirdi
1828-29 Osmanlı-Rus Savaşı esnasında II. Mahmud’un yaklaşık iki yıl idari ve askerî bir üs olarak kullandığı Râmi Kışlası ismini, II. Mustafa döneminde reisülküttaplık, ardından da sadrazamlık yapan Râmî Mehmed Paşa’nın bu bölgedeki çiftliğinden alıyor. Râmî Çiftliği’nin padişahların saray dışı saltanat gezilerinde sık uğradıkları yerler arasında olduğunu anlatan yazar Yüksel Çelik, Saray mutfakları ve İstanbul halkının et ihtiyacını karşılamak için Râmi Çiftliği’nin batısındaki mandıraya getirilen koyun sürüleri nedeniyle Râmi semtinin de taze süt ve et satın almak ya da kebap yemek için sık uğranılan yerlerden biri olduğunu belirtiyor.
Osmanlı arşiv belgeleri ve dönem kaynakları ışığında kaleme alınan eser, dönemin idari ve askeri bir üssü olarak kullanılan Râmi Kışlası’na dair sosyal, kültürel ve tarihi bağları mimarlık tarihi literatürü çerçevesinde işlerken; Râmi Kışlası’nın inşası, geçirdiği onarımlar, modernleşme sürecinde ifade ettiği politik-ideolojik anlam, askeri eğitim tarihi açısından önemi ve kışla etrafında zamanla oluşan yerleşim gibi konulara odaklanıyor.
Kitaptan
“III. Selim’in Râmi Çiftliği’ne yaptığı saltanat gezilerinde, bazen sade nakkare eşliğinde pehlivan güreşleri, tomak oyunu, menzil ciridi müsabakaları yapılır, bazen de ‘tüfengçi’ askerlerine ve okçulara köşkün önündeki alanda atış talimleri yaptırılır, başarılı olanlar ödüllendirilirdi. Bu tür talim, müsabaka ve oyunları, genelde çiftlik içinde bulunan kasrın önünde yer alan havuz başında icra edilen musiki fasılları ve ziyafet takip ederdi.”
Millî Mücadele sonrasında imzalanan Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923) ile işgal kuvvetleri protokol gereği altı hafta içerisinde tahliye işlemlerini tamamlamak zorundaydı. Eylül 1923’ten itibaren hareketlenen bu süreçte, Fransız işgali altında bulunan Râmi Kışlası’ndaki tahliye işlemleri 10 Eylül itibariyle henüz tamamlanmış değildi. Kışlanın Türk Ordusu tarafından teslim alınması Ekim ayının başlarını bulmuştur. İtilaf Devletleri nihayet 2 Ekim 1923 tarihinde İstanbul’dan ayrılmış, böylece beş yıllık işgalin ardından Türk Ordusu’nun 6 Ekim’de şehre girmesiyle İstanbul resmen ve fiilen esaretten kurtulmuş, Râmi Kışlası camiinin ayakta kalmış yegâne kısmı olan minaresine Fransızlar tarafından asılmış olan haç indirilmiştir.
Osmanlı modernleşmesinde dünyadaki değişime paralel olarak XIX. yüzyılın ilk yarısında iktidarın sembolleri değişmiş, kamuoyu ve hükümdarın görünürlüğü gibi popülist yeni unsurlar öne çıkmış, bu süreçte münzevî ve muhtefî hükümdar algısı terk edilmeye başlanmıştır. Ordusunun başında muzaffer bir kumandan ve çağdaşı üniformalı monarklar gibi muktedir bir hükümdar olmak, merkeziyetçi-otoriter devletin inşası bakımından kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu ideali/hayali mümkün kılacak unsurlar olarak çağdaş disiplinli ordular ve ideolojik-politik anlamlar kazanan modern askeri yapılar önem kazanmıştır.
Söz konusu iki unsurun belirgin bir biçimde öne çıktığı II. Mahmud’un saltanatında, önce Vak‘a-i Hayriyye ile Yeniçeri Ocağı ilga edilmiş, yerine kurulan Asâkir-i Mansure-i Muhammedîye için hızla yeni kışlalar inşa edilmeye başlanmıştır. Payitaht İstanbul’un silüetini, selatin camileri yerine abidevi modern kışlaların belirlediği bu yeni dönemde, iktidarın temel dayanağı ordu ve onların eğitim üsleri olan kışla yapıları en önemli gündem maddesi olmuştur.
Kitabın odak noktasını, bu kışlaların ilklerinden biri olan ve önemli bazı reformların vitrini hükmündeki Râmi Kışlası oluşturmaktadır. Osmanlıda gelenekten kopuş ve modern olana yöneliş sürecinde ordu, hükümdar ve iktidar üçgeninde kışla yapılarının kazandığı yeni anlam ve işlevler, kışla ve talimli-asker (eğitimli çağdaş ordu) üzerinden merkeziyetçi devletin ve mutlak otoritenin yeniden tesisinin analiz edildiği Râmi Kışlası: II. Mahmud Devrinde Aydın-Despotik Modernleşmenin Karargâhı isimli bu eserde; Râmi Kışlası’nın inşası, geçirdiği onarımlar, modernleşme sürecinde ifade ettiği politik-ideolojik anlam, askeri eğitim tarihimiz açısından önemi ve kışla etrafında zamanla oluşan yerleşim gibi konular ele alınıyor.