Seslendirme sanatçısı Nisan Kumru, “Ben sesli kitaplar dinliyorum daha çok. Sesli kitap, basılı kitabın ikamesi olmamalı, yerine geçmemeli diyorum ama yaş da ilerleyince küçük fontlarla yazılmış kâğıttan okumak zorlaşıyor.” dedi.

Tuğçe Erkurt’un Türk Dili dergisinde ki söyleşisinde konuşan Nisan Kumru, “Bende olumsuz etkisi oldu diyebilirim. Ben sesli kitaplar dinliyorum daha çok. İşimde seslendirme için okuduklarım dışında kendim için okuduğum çok az maalesef. Eskisi kadar olmasa da kitap almaya devam ediyorum. O kadar okumasak da babam alırdı, ben alıyorum, kızım da alıyor.

Sesli kitap, basılı kitabın ikamesi olmamalı, yerine geçmemeli diyorum ama yaş da ilerleyince küçük fontlarla yazılmış kâğıttan okumak zorlaşıyor. Yarım kalan kitaplarım çok, neyse seslisi çıkar yakında diyorum, bakıyorum çıkmış, platformdan dinliyorum. Eski okuduklarımı dinliyor, tekrar hatırlıyorum.

İYİ SESLENDİRİLMİŞ ESER BAŞKA BİR YAPIYA DÖNÜŞÜYOR.

İlginç şeyler de oluyor dinlediğim kitabı gidip alıyorum, bunu bir de altını çize çize okuyayım diyorum. Okuma zevkini sesli kitapla gidermeye çalışanlar için söyleyeyim. Sesli kitapta, seslendirenin hızında gidiyor akış, çok şey kaçıyor veya seslendiren anlatılmak isteneni anlamadığı için üstünkörü seslendirip geçmiş… Ama siz okurken beyninizin hızıyla gidiyorsunuz ve istediğiniz an dönüşler yapıyorsunuz. Bu karakter başta ne demişti deyip ilk sayfalara dönüyorsunuz. Sesli kitapta bu pek yok. Eğer sanatçı işinde iyiyse eseri seslendirince başka bir yapıta dönüştürüyor. Tiyatro gibi bir yapım ortaya çıkıyor. Böyle defalarca dinlediğim sesli kitaplar da oluyor.

KLAVYELER VAR NASIL OLSA DİYE KALEMİ DE BİR KENARA BIRAKMAMALIYIZ

Kitapların hep olacağı inancındayım, e-kitaplar çıkınca, kâğıda bitecek deniyordu ama bitmedi, onca kâğıt pahalılığına rağmen kitaplar hâlâ basılacak; süreli yayınlara gelirsek onlar yazanlar için var olmaya devam edecek, “Dergi çıkaralım mı?” diyenler hep olacak ama okuyan az olmaya devam edecek. Birden yok olma bakımından kâğıttaki yazının yok olması, dijitalin bulutlarından daha az riskli… Yazı hep kalmalı. Klavyeler var nasıl olsa diye kalemi de bir kenara bırakmamalıyız.

Sorunun ilk kısmına gelirsek…

YAPAY ZEKÂ SEKTÖRÜ ELİNE ALDI

Evinde radyo başına oturup program dinleyen, mutfağında radyo çalan dinleyiciler çok azaldı. Kuaförlerde, arabalarda dinleniyor artık. Ama hâlâ medya kuruluşlarına başvuran gençler oluyor: “Ben spiker, seslendirmeci, dublajcı olmak istiyorum.” diyerek. Bu alandaki iş imkânı azaldı. Bu gençler de bir an önce işte çalışıp para kazanmak istiyor. Şunu da söyleyeyim, üç yıl sonrası için

bu mesleklerle ilgili bir yatırım yapmak zorlaşıyor. Yapay zekâ inanılmaz bir hızla ilerliyor. Seslendirme sanatçısı arkadaşlarla konuşuyorum, zaten işlerin epeydir azaldığını söylüyorlardı, İngilizce çekilmiş bir filmde aktörün sesiyle onun aynı tonuyla, oyunuyla istenilen dile dublaj yapılabiliyor. Üstelik ağız kaçma, eş zamanlılık sorunu yok. Sesler klonlanabiliyor, bu konuda telif yasaları da yapılmalı bir an önce. Mesleğe yıllarını vermiş sanatçılar zorda bırakılmamalı, onların emekleri zayi edilmemeli. Yine de inanıyorum robot hiçbir zaman bir insan muhakemesini, sezgisini yakalayamayacak. Ama bu mesleği yapmayı düşünenlerin işin teknolojisini de öğrenmeleri gerekiyor. Artık sadece spiker olmuyorsunuz; haberi hazırlıyorsunuz, seslendiriyorsunuz, kurgusunu yapıyorsunuz, bir de sunuyorsunuz. Çok alanda kendimizi yetiştirmeli, bilgisayar programlarını iyi kullanmalı, yapay zekâ gelişmelerini takip etmeliyiz.

RADYONUN BÜYÜSÜ PODCAST YAYINCILIĞINA EVRİLDİ

Radyo, TV artık sürekli, canlı izlenen bir yayın aracı değil, istenildiğinde izlenebilen dijital platformlarda varlığını gösterdikçe bilinen araçlar hâline geldi. Yapımları bu platformlara anında aktarmak gerekiyor. Bir yandan radyonun büyüsü podcast yayıncılığına evrildi. İsteseler bir video söyleşisi yapabilecek kişilerin özellikle podcast tercih ettiklerini görüyorum.” dedi.

Kaynak: WOLA