MyMecra YouTube kanalında Serdar Tuncer’in konuğu olan Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, “uzun ince bir yoldayım şiirini, türküsünü çok biliyoruz ama Aşık Veysel’in daha bilinmeyen öyle derin, hazine eserleri var ki.” dedi.

İbrahim Kalın, “Bizim halk ozan, müziği geleneğinde bazı ozan ve şairler badelidir. Yani onlara bir söz yeteneği, kabiliyeti, ustalığı verilmiştir. Ve onu mutlaka bir ustayla birlikte çalışır ondan bir şeyler alır ama daha sonra onu öyle büyütür ki kendisi bir çınara dönüşür. Âşık Veysel’de olduğu gibi.”dedi.

NE SÖYLEDİYSE AŞK İLE SÖYLEDİ.

Kalın, “Âşık, Veysel ne kadar güzel değil mi? Şair Veysel değil. Ozan Veysel değil, Şarkıcı türkücü zaten haşa olmazda. Ne söylediyse aşk ile söyledi. Uzun ince bir yoldayım. Gidiyorum gündüz gece. Çırpınıp içinde döndüğüm deniz. Güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa. Şimdi bunların hepsi aşk temasını Âşık Veysel’in ilmek ilmek ördüğünü gösteriyor.

Bizim halk müziği, Anadolu irfan geleneğinde gerçekten Âşık Veysel sözün büyük ustalarından birisidir. Bazıları mesela müzikalite anlamında Âşık Veysel’in bestelerini birbirine çok yakın bulur. Ama sözde Âşık Veysel’in ulaştığı nokta gerçekten muazzam bir noktadır, zirvedir. Divan edebiyatında sehl-i mümteni diye bilinen sanatında en mümtaz örneklerinden biridir.

Sehl-i Mümteni, imkansız olan bir şeyi kolay gibi hissettiren söz ustalığı demektir. Çok kolay gibi görünüyor ama üç dört kelimede sana hayat yolculuğunu özetliyor.

Biz, uzun ince bir yoldayım şiirini, türküsünü çok biliyoruz ama onun daha bilinmeyen öyle derin, hazine eserleri var ki.

Âşıklık geleneğine mensup olan Âşık Veysel gibi büyük ozanlar dilin o arı duru pınarında daha en başından itibaren beslenmeye başlamış büyük zekalar, büyük gönüller ve büyük diller.

Bazen dili aşırı yorduğunuzda kirlenmeye başlıyor. O arı duru varlığın hakikatini ortaya koyan veçhesini, neşesini kaybetmeye başlıyor. Dilin kendisi çok yapmacık inorganik gdo’lu hale geliyor. Çok şey söylüyor ama o kadar yapay yapmacık ki kelimelerin bir yaşanmışlığı yok sizde bir şeye dokunmuyor. Kelimeler havada uçuşuyor ama bir yere oturmuyor. Bir insicam içinde gelmiyor. Aynı anda sizin, kalbinize, gönlünüze hitap etmiyor. Bazı kelimeler var. Varlığınızın bir yönüne hitap ediyor ama tamamını kuşatamıyor.

Aşık Veysel gibi büyük ustalar bunun tümünü bir araya getirip bir anlamda insanın yaradılışın o ilk anına, varlığın ilk ortaya çıktığını ve hakikatin izhar etmeye başladığını andaki arı duru tertemiz o masmavi gökyüzünün altındaki en yakın noktayı ifade ediyor. O yüzden taşra denilen köy, kasaba, kırsal dediğimiz yerlerde konuşulan dilin safiyeti ve derinliği kentte, şehir hayatında yoktur.

ETİMOLOJİYİ UNUTTUK.

Bizim son yıllarda Türkçe’de yaşadığımız fakirleşme bizim zihin dünyamızı, düşünce pınarlarımızı o kadar kuruttu ki farkında olmadan biz aslına konuşamaz hale geldik. Kelime, cümle kuruyoruz ama kelimenin tam manasıyla konuşabiliyor değiliz. Çünkü kelime dağarcığımızı daralttık, kelimelerin kök anlamlarını kavrayamaz hale geldik. Etimolojiyi unuttuk.

Editör: Feridun Özbek